MUTLULUK
Hepimiz mutlu olmak istiyoruz değil mi? Bunun için çabalıyoruz ve emek veriyoruz. Gerçekten öyle mi? Yani seni nelerin mutlu ettiğini biliyorsun ve sadece mutlu olduğun eylemlerde bulunuyorsun öyle mi?Ters bir mantıktan giderek mutlu olmaya çalışmayalım, bizi nelerin mutsuz ettiğini anlamaya Çalışalım.
Mutluluğun sırrını veriyorum: kendini öldür. Fiziksel olarak değil, psikolojik olarak öldür.
Yoksa ‘’mutlu ben’’i yaratamazsın. Ölüm, geçmişinden ve korkularından kurtulmak demektir.
Mutluluk, negatif ve pozitif enerjilerimizin dengede kalmasıdır. Şimdiye kadar hep pozitif olmanı ve negatif duygularından kurtulmanı söylediler.
Eğer çeşitli nedenlerden dolayı negatif bir durumdaysam, bu duyguyu bastırmaya çalışarak gerçekten mutlu olabilir miyim ? Ya da inançlarımdan dolayı, güzel bir arabaya binmek veya seks yapmak gibi insancıl duygularımı bastırırsam mutlu olabilir miyim?
Birine veya bir olayaKızdığımda, şimdi pozitif olayım diyerek, duygularımı bastırarak mutlu olabilir miyim? Peki,Tüm bunları, ne olduğunu bile anlayamadığım ama anlık duygularımı kontrol ettiğini sandığım Yoga, meditasyon gibi bana ait olmayan uğraşlarla çözebilir miyim? Yoksa Hindistan dan Brezilya ya kadar; kendisine faydası dokunmayan gurularda acaba bu çirkin duygularıma çözüm bulabilir miyim? Ne tür bir hipnozdayım ki, kişiye çözümün kendisi olduğunu unutturan bu enteresan ve ilginç pazarlama dünyasında, sakinleşmek ve duygularımı bastırmak için kendi dışımda her şeyden, küçücük bir ilaçtan bile medet umuyorum.
Sizce biz dış dünyamızdaki olayların oluşumundan dolayı mı mutlu oluyoruz? Yoksa içimizdeki oluşumlar dış dünyamızı yarattığı için mi mutlu ya da mutsuz oluyoruz?
Ben iç dünyamda nasıl isem dış dünyamda onu yaşıyorum. O halde dış dünyadaki olayların beni mutlu ya da mutsuz etmesi mümkün değil.
Duygularımız düşüncelerimizle birlik olup zamanla birleştiğinde; korkularımızı, endişelerimizi, hırslarımızı ve isteklerimizi yaratacaktır. Devamlı olarak mukayese eden egomuz ne yazık ki hiç boş durmayacak. Bak! Ali senden daha zengin, hâlbuki sen daha akıllısın diyecek. Talepkar duygularımız bizi kamçılayacak, neredeyse uykularımıza girecek ve ‘’benim neden böyle güzel evim yok’’ benim de hakkım diyecek.
Bunları paylaştığımız dostlarımız, tabii haklısın; yaparsın uğraş al, diye bizim hırslarımızı daha da besleyerek bizi gerçek anlamda mutsuz edecekler. Öyle değil mi? Peki ya isteklerimize ulaşır, ya başarılı olursak? O zaman mutlu olmaz mıyız? Evet, kısa bir süre, hemen ardından daha fazlasını isteyeceksin ve yine mutsuzluk ve hatta suç işlemeye kadar giden korkular ve hırslar dünyasında kaybolacaksın. Bu labirente son vermek için gerçek zenginliği ve mutluluğu biraz daha inceleyelim.
Hepimiz düşünmüş olabiliriz:
Tanrı dünyada olsaydı ne giyerdi? Nerede yaşardı? Hangi arabaya binerdi? Diye…
Onun yansımasının sorumluluğu içinde seninde yapman gerekenler olmalı.
Diyelim ki bir ferrarin var. Eğer bindiğinde gerçek bir keyif halinde sadece mutluluk içindeysen bir sorun yok, keyfini sür.Ama bunu etrafa göstermek için yapıyorsan bu mutluluk Değil, mutsuzluğunun yani sevilmeye ve ilgiye olan ihtiyacının dış dünyadaki maddeleşmiş halidir.
Diğer bir durum: çeşitli nedenlerle Ferrarini kaybetmek seni üzüyorsa, vah haline! Bu da ezik durumunun egonda yarattığı halin dış dünyada maddeleşmesidir. Eğer kaybettiğinde hiçbir üzüntü, küçük bir acı dahi duymuyorsan, işte bu gerçek mutluluktur.
Ferrari senin içindeki Muhteşem dengenin ürünü olmuş bir dış dünya objesidir. Zaten böyle bir anda olduğunda;
Ne kazandığın bir şey vardır, ne de kaybettiğin.
Mutlulukta ne kazanılır ne de kaybedilir. O sadece oluş halidir. Korkularından, endişelerinden
Bağımlılıklarından kurtulamayan kişi hiçbir zaman mutlu olamaz.Bunları yaratan sadece bir Swatch ya da Rolex tir. Hiç kimse şu anda, şimdi, nefes alırken mutsuz olamaz, mümkün değildir. Şimdi derin bir nefes al.O anda ne mutlusundur ne de mutsuz.
Rolex e baktığında yani zamanı düşündüğünde mutsuz olursun. İstersen geçmiş istersen geleceği düşün, tamamı Mutsuzlukların ya da umutların içinde, derinlerde yatan korku halidir. Sen gerçekten mutlu olsaydın dünyada savaşlar açlık, çocuk ölümleri olur muydu? İnsanlar mutsuz oldukları için bütün bunlar var. Ben, ben diyen yapın bunları oluşturuyor. Merak etme benim ülkem, benim evim, benim, benim veya benim olmalı dedikçe; sen mutsuz, dünya savaş içinde olmaya devam edecek.
Karşılık bekleyen mutsuz olmayı bekleyen ve isteyendir.
Bekledikçe istediklerini bulamadığını zannediyorsun hâlbuki tam buluyorsun istediğin gibi.
Karşılık beklemeye devam edin bütün isteklerinizi verecektir.Mutsuzluk,acı..
Gerçekten karşılık beklemeyen, sevginin içsel huzurunda ebedi olacaktır.
Sevginizi ticaret yapmayın!
Yorum yapılmamış