POTANSİYELİ ORTAYA ÇIKARMAK
Alman düşünür Goethe: “Birisine olduğu gibi davranırsak, onu olduğundan daha kötü hale getiririz. Oysa ona, olma potansiyelini taşıdığı kişiymiş gibi davranırsak, olması gerektiği kişi haline getirebiliriz…” demiş.
Demiş de büyük düşünür, “eğer”, “şayet”, “belki” gibi istisna içeren durumları öngörmemiştir herhalde. Ama siz şimdi bu güzel önermeyi alıp da, çevrenizde ki veya ülkede ki birçok kişiye uygulamayı düşünün bakalım, nasıl olurdu acaba?
“Fikircilik” diye bir kuram var ve bu kuramın bir “altın kural” düsturu var… Dünyaca ünlü Amerikalı Reklamcı-Fikir üreticisi Jack Foster “Yaratıcılık Fabrikası” adlı 50 yıllık iş tecrübelerini anlattığı kitabında sıklıkla bu “altın kural”dan bahseder.
Tüm insanlar, her ne yapıyorlarsa aslında çok daha fazlasını yapabileceklerine inanırlar. Bunun içinde “yaptığı” veya “olduğu yer” in üstünü hayal ederler hep.
İnsanların çoğu olduklarının ve yaptıklarının daha da üzerinde çevresinde, işinde, ülkesinde, adeta devrim niteliğinde işler yapmak isterler…
Bunu hayal eden insanoğlu da kendisine böyleymiş gibi davranılmasını arzu ederler.
Ve yapılan her ne ise; birlikte çalıştığınız kişilere onların ne kadar iyi olduklarına inanmalarını sağlamak gerekir diyor altın kural…
Bugünlerin Türkiye’sinde ne kadar çok gereksinim var değil mi bu tarz yaklaşımlara? Yoksa gerek yok mu?
Yani aslında bu ülkenin insanlarının genel karakteristiği zaten böyle mi?
Hani bu tarz yaklaşımlara, kimileri “goygoyculuk” da dese, kimileri “şişirmek” de dese, bizler hep uyguluyor muyuz zaten?
Uyguluyorsak da bazen karıştırıyor muyuz elma ile armut’u birbirine?
Birebir ilişkide olduğunuz ve tanıdığınız bir kişi dalavere ile, hileyle, çalarak-çırparak ticaret yapıyor ve siz umursamıyorsunuz.
Ona “iyiymiş-dürüstmüş” gibi davranmaya devam ediyorsunuz. (altın kural öğretisi böyle mi yapın diyor!) Halbuki bulunduğunuz ortamdan böylelerini dışlamalısınız diyor başka öğretilerde..!
Yine iyi bildiğiniz ve tanıdığınız kişi veya kişiler, memlekete faydalı olmak adına “siyasete” soyunuyor. Orada kısa sürede kendine nasıl faydalı (!) olacağını öğreniyor. (Bazıları için siyaset öncesinde de zengin olup olmaması hiç fark etmiyor.) Örneğin belediye hizmetleri ile ilgili “siyaset” yapıyorsa, arazi ve imar planlaması işleriyle ilgili eğitim alıp hatta “master-doktora” falan da yapıyor bu hizmetleri (!) boyunca… Tez danışmanları da vardır tabii ki. Eski siyasetçilerin yöntemlerini iyi analiz etmiş oluyor veya icraatın içindeyken öğrenip uygulamaya geçiyor.
Çevresinde ki arkadaşları ve dostları da bunun ne haltlar karıştırdığını gayet iyi biliyor ama “altın kural” ı uygulayarak (!) “iyiymiş-dürüstmüş” gibi davranmaya devam ediyorlar. O da bunu hak-bayram zannederek iyi ve dürüst insan rolüne devam ediyor.
Örnekleri çoğaltmak ne kadar kolay değil mi?
Mustafa IŞIKSOY
Yorum yapılmamış